Doğaya ve insana dost üretim ve türetim pratiklerini geliştirmek için yola çıkan herkesi kucaklamak ve birlikte hareket etmek zorundayız. Artık ekolojik ve sosyal açıdan adil üretim yapmaya niyet eden ve bu niyetini beyan eden tüm üreticilere kapılarımızı açıyoruz, tecrübelerimizi paylaşıyor ve onlarla topluluk olarak dayanışıyoruz. Niyetli olarak girdikleri Good4Trust’ta önce azimli sonra adil olmalarına destek oluyoruz.
Trust Good4Trust’a özgü bir yerel değişim aracıdır. Sistemde alışveriş yapıldıkça üretilir, türeticiden üreticiye, üreticiden türeticiye geçtikçe tekrar tekrar kullanılabilir. Trust kullandıkça ekonomi içerde döner, doğaya ve insana dost üretimi destekler, Good4Trust topluluğunun refahına katkı verir. Böylece Türetim Ekonomisi ortaya çıkmaya başlar.
Çok sayıda yerli ve yabancı uzman, akademisyen, gazeteci ve aktivist günümüzün önemli sorunlarından biri olan kalkınma-doğa ilişkisine dair çok önemli çıkarımları dile getirdiler. Bu deliliğin sosyal ve ekolojik dengeye verdiği zararların en açık biçimde kendini görünür kıldığı alanlardan biri, Paolo Prieri’nin tanımladığı şekliyle “Lüzumsuz ve Empoze edilmiş Projelerdir”. Lüzumsuz, zira hayali talep tahminlerine dayalı projelerin gerisinde insanların gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, birtakım çıkar çevrelerine rant aktarma vardır. Empoze edilmiş, zira halkın parasıyla, tüm canlıların müşterekleri üzerinde yapılması planlanan bu projelerde halkın ve doğanın haklarının esamesi okunmuyor, halkın karar alma mekanizmalarına katılımı sağlanmıyor.
Bu lüzumsuz projelerin kabul görmek için, bir de halka “pazarlanması” gerekiyor. Romen aktivist Codruta Nedelcu, bu pazarlama faaliyetini aşama aşama çok veciz olarak şöyle özetliyor:
Herkesi heyecanlandıran büyük rakamlar verin, Sözde ulusal çıkar kartını oynayın, Oyunu teknik konularla sınırlandırın, sosyal ekolojik boyutunu gizleyin, Bol bol teknik ifade kullanarak değerlendirmeyi insanlara yabancılaştırın, herkesin gururunu okşayın, Bölgede yaşayanlara istihdam sözü verin.
Son dönemde Türkiye’de dayatılmış projeler etrafında hükümet ve kontrolündeki medya aracılığıyla yürütülen kampanyalarda bu aşamaların nasıl titizlikle ele alındığını çok açık.
İnsanların gerçek ihtiyaçlarını karşılamayan, doğanın haklarını hiçe sayan projeler sürdürülemez. Bunlar, maliyeti insanların, doğanın ve gelecek kuşakların üstüne yıkılan, siyasi kârın iktidara, ekonomik kârın iktidara yakın iş çevrelerine aktarıldığı projelerdir. Türkiye’de ya da herhangi bir ülkede, ekonomik kalkınma adına tutulan mevcut yol ne toplumsal, ne ekolojik dahası ne de ekonomik olarak sürdürülebilir değildir. Yol, köprü ya da kanal için ormanları talan eden, kentsel dönüşüm adına insanları yerinden yurdundan eden bu projelere “ama ekonomik kalkınma için bunları, bir süre gözardı edebiliriz” argümanı arkasına sığınarak ekonomik bir gerekçe bile bulmak mümkün değildir. Zira bu projeler ekonomik olarak da sürdürülebilirliğe hizmet etmemektedir. Bu projeleri besleyen demir-çelik, çimento, inşaat gibi sektörler, ülkenin cari açığını en fazla artıran sektörlerdir. Kısa ve orta vadede çare, ekonomik yapının yeşil bir dönüşüme tabi tutulmasıdır.